Güneş ve Ay (Jungiyen Psikoloji Perspektifinden)

Güneş sisteminin kalbi ve doğum haritasının en önemli tek sembolü olan güneşin simgesi “bir dairenin merkezindeki bir nokta” ile bireyin kendi olma dürtüsünü yansıtır. Bu kulağa oldukça basit gelse de, aslında ömür boyu sürecek bir görevdir. Daire, bütünlüğün, tanrısallığın ve yaşamın ebedi birliğinin antik sembolüdür, çünkü başlangıcı ve sonu yoktur; merkezdeki nokta, ruhun veya yaşamın veya Ben’in (belirli bir yerde ve zamanın belirli bir noktasında), niteliklerinden biri olarak kendini gerçekleştirmeye yönelik dürtüye sahip olan bireysel bir ego olarak kendini gösterir.  Diğer herhangi bir yaşam sembolü gibi, doğum haritasındaki Güneş de incelikle seçilmiş birkaç anahtar kelimeye indirgenemez. Lakin, Güneş’in bireyin kimlik duygusunu verirken bunun için izlemesi gereken yolu bize önerdiğini bilirsek, anlamı hakkında da bir miktar ipucu elde edebiliriz. Güneş, kendini ifade etme dürtüsü, kendini gerçekleştirme, kendinin farkında olmadır.

Doğum haritasındaki gezegenler, yaşamın arketipsel deneyimlerini sembolize eder ve astroloji de onları tasvir etmenin yalnızca bir yoludur. Gördüğümüz gibi bir diğeri mit ve masaldır ve Güneş, Kahraman olarak ifade edilen aynı ilkenin (kaynağın) bir yansıması olarak kabul edilebilir. Kahramanın arayışı, doğum haritasının sembolizmiyle ifade edilen yolculuğun aslında aynısıdır; Kahraman her zaman ve sonsuza dek önce diğer yarısını arar, böylece bütün olabilir ve sonra kaynağını, böylece soyunun ve amacının gerçekten farkına varabilir. Ayrıca zodyakta  Güneş’in, bireyin içindeki bilinçli egosunun, kişisel “Ben”inin bir yansıması olan yaşam gücünün veya merkezini tanıma dürtüsünün bir sembolü olduğunu da söyleyebiliriz. O halde Güneş, Jung’un kullandığı anlamda egonun bir simgesidir. Nihayetinde, psişenin ve benliğin bütünlüğünün tezahür etmesi için bir araçtır. Daha önce de belirttiğimiz gibi, ‘benliği’ anlayabilmemiz için doğum haritasına bütün halinde bakmamız gerekir. Doğum haritası yalnızca egonun izlediği yol, bireysel kahramanın özel arayışıdır; ve bireyin bilinçte potansiyel olarak gerçekleştirebileceği nitelikler Güneş’in yerleştiği burçla sembolize edilir.

Gazete ve popüler dergilerdeki Güneş burcu yorumları astrolojiye kasıtsız olarak çok fazla zarar vermiştir ve ne yazık ki ciddi astroloji öğrencileri bile bu tür yorumların okuyucuları ile aynı tuzağa düşmüşlerdir: Güneş burcunun genellikle önceden var olan ve kristalize edilmiş bir takım davranış kalıpları kümesi olarak yorumlanması. Örneğin Koç burcu kişisi, inatçı, hırslı, aceleci ve meydan okumayı seven, Boğa burcu ise istikrarlı, güvenilir, şehvetli, inatçı ve maddi güvenliğe düşkün biri olarak tasvir edilir. Ancak, Güneş’i yalnızca bir karakter özelliği kataloğu olarak görmektense, kişinin özünde ve potansiyelinde olan şeye dönüşme halini analitik psikolojinin psişe anlayışıyla birlikte düşünmek çok daha anlamlı olacaktır. Aslında, tamamen bütünleşmiş egonun bu sembolü yaşamın ilk otuz yılı bitmeden nadiren elde edilir; ve gerçek bir kendi benliğini sorgulamanın doğuşu genellikle Satürn döngüsü olarak adlandırılan 29 yıllık kriz noktasının hemen ardından gelir. Kaldı ki, Güneş’in tüm potansiyelini yaşamak bir ömür boyu sürecek bir yolculuktur. Dolayısıyla aslında Güneş burcunuz sizi siz yapan yegane şey değildir; daha çok, bu hayatta nasıl bilinçli olunacağını öğrenmeye çalıştığınız enerjileri ve bunu yaratıcı bir şekilde nasıl ifade edebileceğinizin mitlerini sembolize eder. Güneş burcu ve sembolizminin anlamı, herkesin kendi benzersiz bireyselliği aracılığı ile bilinçlenmesini gerektiren bir görevdir ki böylece Güneş kişinin kendi benliğinin gizemli özüyle de damgalanmış olur. Güneş Koç, bir kişiyi dik başlı ve dürtüsel yapmaz; daha ziyade bu kişinin tamamlanmak için yaşama dair canlılık duygusu geliştirmesi, dış dünyada kendini gösterme yeteneğini ve değişimi başlatma ve zorluklarla yaratıcı bir şekilde başa çıkma kapasitesini geliştirmesi gerektiğini öne sürmektedir. Aşırı basitleştirme riski ile beraber, Boğa’nın da benzer bir şekilde dünyevi olanla ilişki kurmayı öğrenmeli ve onda kalıcı bir değer duygusu inşa etmesi gerektiğini söyleyebiliriz; İkizler, etrafındaki dünya hakkında daha fazla şey öğrenebilmesi için uyguladığı entelektüel ayrımcılık otoritesini geliştirmeyi öğrenmelidir; Yengeç, sevdiklerinin gelişen bilincini besleyebilmek için duygu akışlarını başkalarına açmayı öğrenmelidir; Aslan, yaratıcı çabalarıyla, aslında kendi içinde merkezlenen gerçek yaratıcının kim olduğunu tanımalı ve ona bağlılık göstermesi gerektiğini öğrenmelidir; Başak, yaşamda temel olan ya da farklılaşmamış olan her şeyin dönüştürülmesinde payına düşeni alabilmesi için kendisini bir hizmet aracı olarak mükemmelleştirmeyi ve iyileştirmeyi öğrenmelidir; Terazi, başkalarıyla ilişki kurabilmesi için kendi doğasındaki zıtlıkları nasıl tanıyacağını ve onları nasıl dengeleyeceğini öğrenmelidir; Akrep, etrafındaki karanlığı iyileştirebilmek için kendi karanlığını sevmeyi ve onunla bütünleşmeyi öğrenmelidir; Yay, sahip olduğu yaşam deneyiminin anlamlılığı duyusunu başkalarına öğretebilmesi için, tüm insan özlemlerinin altında yatan tutarlılığı görmeyi öğrenmelidir; Oğlak, insan iradesinin gücünün bir örneği olarak parlayabilmesi için önce çevresinde, sonra da kendisinde ustalaşmayı öğrenmelidir; Kova, kolektif bilincin büyümesinde payına düşeni sunabilmesi için parçası olduğu grup yaşamının bilincine varmayı öğrenmelidir; ve Balık, kaybedileni kurtarma işini yerine getirebilmesi için, kendini hayata nasıl bir hediye olarak sunacağını öğrenmelidir. Güneş burcu ne bir dizi davranış kalıbı kadar kişiseldir ne de kişiyi o kişi yapan şeydir. Daha çok ulaşılması ve elde edilmesi gereken şeyin bir sembolüdür. Büyük olasılıkla birey bunu ancak zorlukla elde edecektir.

Güneşin, kişilik davranışıyla ilgili olarak haritada doğrudan kişisel bir nokta olmadığını akılda tutmakta fayda vardır. Bu, kişinin içinde seyahat ettiği aracı değil, yolu, hedefi sembolize eder – ta ki bunlar tek bir şey haline gelene kadar. Güneş insanoğlunun kalbidir, ve peki kaçımız kalbimizi gerçekten tanıyoruz? Gezegenler, astrolojideki tüm sembolizm gibi, eril ve dişil enerjiler olmak üzere iki gruba ayrılır. Güneş, hayatın irade, bilinç, karar ve çevre üzerindeki etki yönü ile – başka bir deyişle aktif bir ilke ile – ilişkilendirildiği için eril bir gezegen olarak kabul edilir. Tahmin edilebileceği gibi, erkek kadına göre daha kolay bir bilinçlenme dürtüsüne sahiptir. On altı yaşına geldiklerinde çoğu erkek, bireysel bir kimliğe sahip olmanın gerekliliğinin çok iyi farkındadır; birçok kadın ise hayatlarının ilk yarısında eşleri ve aileleri aracılığıyla kimliklerini bulmaktan memnundurlar. Egonun ışığını dünyaya yayarak kendini gerçekleştirme ilkesi, dişil bilinçten çok eril bilincin ayrıcalığıdır. Bu nedenle, bir kadının doğum haritasında Güneş, kendini tamamlamak için hayatın eril yanından ve erkeklerden aradığı şeye dair fikir verir. Ama ideal olarak, elbette, haritanın hem eril hem de dişil kutuplarının her bir birey tarafından ifade edilmeye ihtiyacı vardır. Bu gelişen bilincimizin zorluğunun bir parçasıdır. Güneş, her insanın içindeki kendini ifade etme ve potansiyel olarak olduğu şeye dönüşme dürtüsünü yansıtır.

Ay ise tam tersine, bilinçsizliğe, geçmişe ve bireyin benlik bilinci için gerekli mücadeleyi üstlenmeden yaşamın kitlesel akımlarının bir parçası olmasına izin veren duygu akışına dalmaya yönelik dürtüyü sembolize eder. Ay aynı zamanda hem bireysel hem de arketipsel olarak annenin bir sembolüdür ve Ay tarafımız özlediği kutsal güvenliğin ve emniyetin olduğu rahme dönmek ister. Ay, deneyimi değerlendirmek ya da anlamak zorunda kalmadan kendini yaşam deneyimine kaptırma dürtüsünü betimler, aynı zamanda da rahatlık dürtüsünü ve duygusal ihtiyaçların tatminini sembolize eder. Güneş, farklılaşma için çabalarken, Ay, ilişki ve kimliğin birleşimi için çabalar. Güneş, bağımsız egoyu geliştirmek adına kişisel ilişkilerden kaçınırken; Ay, ilişkiler adına kimlikten kaçınır ve tüm renklerin birbirine karıştığı ve her şeyin uyuduğu gecenin huzurunu özler. Ester Harding, Ay sembolizminin psikolojik anlamı üzerine yazdığı kitabında şöyle der: “Ay’a tapınma zamanlarında din, ruhlar dünyasının görünmeyen güçleri ile ilgilenirdi ve hatta devlet dini veya resmi din savaş tanrısı kişisel ihtişam ve dünyevi şeyleri temsil eden Güneş’e aktarıldığında bile, manevi nitelikler Ay  tanrılarında kalır. Çünkü Ay’a ibadet, tabiatın yaratıcı ve bereketli güçlerine ve doğal yasa ile birlik içinde olan ve içgüdüsel olarak sahip olunan bilgeliğe ibadettir. Ama Güneş’e tapınmak, doğanın kaotikliğinin üstesinden gelen ve güçlerini insanın amaçlarını gerçekleştirmek için kullanana tapınmaktır.” Güneş ve Ay doğum haritasında, her bireyin içindeki eril ve dişil kutupluluğunu sembolize eden bir erkek ve dişi ikilisinden oluşur ve aralarındaki üstü kapalı gerilim ise gereklidir. Aksi taktirde ne bilinç ne de yaşam olurdu.

Karanlık ve aydınlık, ruh ve madde, aktif ve pasif, anne ve baba, yaşam ve ölüm gibi Güneş ve Ay da yaşam organizmasını ayakta tutan o büyük sütunları oluşturan diğer tüm antitez çiftlerine benzer. Bu zıtlıklar, yüceden en gülünç olana kadar her şeyi kapsar: Güneş, bireyin yalnızca kendini gerçekleştirme yolunu çok geniş ve derin bir şekilde ortaya çıkarmakla kalmaz, aynı zamanda kalabalığa yansıtacağı imaj hakkında da bir şeyler söyler. Ay ise, yalnızca bir insanın varlığının temelinde yatan doğal yaşam ile yeniden temas kurabileceği yolu ortaya çıkarmakla kalmaz, aynı zamanda evini nasıl idare ettiği ve sergilediği kişisel alışkanlıklar hakkında da bir şeyler söyler. Bu anlam çeşitliliği genellikle insanlarda astroloji hakkında kafa karışıklığına sebep olur: Bir sembol nasıl aynı anda hem bu kadar önemli hem de bir açıdan önemsiz bir şey ifade edebilir? Ancak her sembol doğası gereği bu şekildedir ve dahası, burada bireysel deneyimin temel yapı taşını oluşturan ve gezegenlerin simgelediği arketiplerle uğraşmaktayız. En sığdan en derine kadar onlara ait olan her şey düzenle uyumlu olacaktır. Doğum haritasında Ay’ın konumlanışı, bir kişinin bir birey olarak değil de içgüdüsel bir canlı olarak kendini ifade etme biçimine dair bir şeyler fark ettirebilir. Başka bir deyişle, Ay içgüdüsel olan veya rasyonel olmayan doğayı sembolize eder. Aynı zamanda Ay’ın doğum haritasındaki yerleşimi, bireyin bir kaçış ya da sığınma, aradığı sembolik bir uyku, bir bilinçsizlik, kendi iradesine ve karar verme kapasitesine güvenmektense ihtiyaçlarının egemen olması muhtemel olan yaşam alanı hakkında fikir verir. Kişi, egonun neden bir şeye doğru çaba göstermediğini veya belirli içgüdüsel tepki kalıplarıyla neden rahatlama duygusu yaşadığını anlayabilmek için Ay’ını gözlemleyebilir.

Bir örnek, Güneş ve Ay’ın kutupluluğunu yorumlamada yardımcı olabilir: Güneş’in doğum haritasında yerleştiği spesifik burcun sembolize ettiği hedefler bir şekilde bireyin hayattaki isteklerinin, Ay’ın konumlandığı burcun sembolize ettiği içgüdüsel ihtiyaçlarsa, bireyin duygusal refahı için duyduğu gereksinimlerinin bir parçası haline gelir. Yani örneğin, Güneş’i Aslan burcunda olan bir kişinin hayatındaki en büyük hedefi onur, sadakat, dürüstlük ve benzersiz olmaya ve kendini yaratıcı bir şekilde ifade etmeye çabalamak olacaktır. Öte yandan, Ay’ı Aslan burcunda olan birinin, hayata sezgisel olarak daha dramatik bir şekilde tepki verdiğini, kabul ve hayranlık kazanmak için gösteri sergileyecek bir sahneye ihtiyaç duymadıklarını gözlemleyebiliriz. Güneşi Aslan’da olan kişi, eğer gerçekten yolunda ilerliyorsa, Kahraman figürünün sunabileceği en yüksek ve en iyi hali olabilmek için çaba gösterecektir; Aslan burcundaki Ay ise en basit anlamda kendini özel hissedecek fakat daha doğal ve rahat olmasıyla beraber biraz daha az ayırt edici Aslanımsı nitelikler ile tepki verecektir.

Genel olarak, bir erkeğin doğum haritasında Güneş bilincin, Ay bilinçdışının sembolüyken, bir kadının doğum haritasında Ay bilincin, Güneş ise bilinçdışının sembolüdür. Fakat tabi ki istisnalar vardır: Genellikle örneğin bir kadın, güçlü bir şekilde gelişmiş bir zihne sahip olmasından ve içgüdülerine isyan etmesinden kaynaklı eril bir önyargıya sahip olduğunda veya, bir erkek gelişmiş duygulara sahip olduğu veya bireysellik için mücadele etme gerekliliğine isyan ettiğinden dolayı güçlü bir kadınsı önyargı geliştirdiğinde ortaya çıkar. Fakat Güneş ve Ay aynı birliğin iki yarısıdır ve her ikisi de olması gereken yerlerde gereklidir. Simyacıların coniunctio (karşıtların birliği) veya kutsal evlilikte tanımladıkları, masallarda hikayenin sonunda kahraman ve sevgilisinin sonsuza dek mutlu yaşaması, bu iki sembolün uyumlu bütünleşmesidir. Ancak gördüğümüz gibi, kendini gerçekleştirme eylemini deneyimleyebilen insan sayısı nadirdir. İçgüdüler genellikle hayatta ulaşılmak istenen hedeflerle çatışır; çünkü bu hedefler ya ulaşılması çok zor ve kısıtlı ya da toplum veya kişinin kendi değerleri tarafından yasaklanmıştır ve birey genellikle aralarında bir seçim yapması gerektiğini hisseder. İkisini bir birlik halinde yaşayabilmek için yapılması gereken aralarında bir evlilik gerçekleştirmektir. Bir kişi bu içsel evliliği gerçekleştiremezse, dışsal bir evliliği başarmayı nasıl bekleyebilir?

Relating, Liz Greene

Kategoriler

Astroloji Dergisi 

Son Makaleler

Youtube Kanalımız

Benzer Makaleler

Menü