4. ev -Gizli hazinemiz

DÖRDÜNCÜ EV (IMUM COELI)

“Dışarı bakan rüya görür, içeri bakan uyanır.”  Jung

İlk evde, kendimize yansız bir gözle bakamaz haldeyiz. Neysek oyuz. İkinci evde, kendimize ait bir şeklimiz, sınırımız olduğunu ve bunun bizi diğer her şeyden nasıl ayırt ettiğini keşfetmekteyiz. Üçüncüde, dikkatimizi çevremizdeki şeylere vermekteyiz, diğer şekiller ve sınırlar ile olan biteni görüp anlamak için etkileşime geçmekteyiz. Olduğumuz şey ile karşılaştığımız şeyi karşılaştırarak, kendimize dair daha fazla fikir yaratabilmekteyiz. Bu süreçte, kendimizi her şey olarak görme halini kaybederiz ama öte yandan -belli bir bedene bürünmüş, belli bir düşünme şeklini benimsemiş ve belli bir aile geçmişi olan – bir birey olduğumuz hissiyatını kazanırız. Haritanın ayakucuna – IC ya da dördüncü eve- geldiğimizde ise artık öğrendiklerimizi durup bir sindirme vaktidir. Başa düşen görev, parçalarımızı bir merkezde ya da “Ben”de toplayıp, kimliğimizin temelini oluşturmaktır. Bazı insanlar bütün yaşamları boyunca sürekli yeni bilgi toplayıp da hiç durup, köklenip, pekiştirmesini yapmazlar (çok fazla 3. ev ve yetersiz dördüncü ev). Bir başkaları da, çok erken durup köklenir ve hayat deneyinde kısır kalırlar. (çok fazla dördünce ev, yetersiz 3. ev).

İnsanların kariyer ya da dış dünya başarılarıyla kafalarının meşgul olmadığı az görülen bir şeydir ki randevular ve görüşmeler arasında kendilerini eve zor atarlar. Buna benzer olarak, dış dünya olayları ve aktivitelerine kanıp, kendimizi onlarla tanımlamaya eğilimimiz vardır. Bu da bizim, her şeyin temelinde yatan “Ben” ile olan ilişkiyi kaybetmemize ve ihmal etmemize neden olur. Gördüğümüz, hissetiğimiz ya da yaptığımız şeye öyle kapılmışızdır ki görenin, hissedenin ya da yapanın aslında “Ben” olduğunu unutmuşuzdur. Dikkatimizi gelip geçici şeylerden çekip, tüm deneyimlerin öznesi ve temelini oluşturan “Ben” ile tekrar bağlantıya geçtiğimizde karşılaştıklarımız, IC’deki burç ve 4. evdeki gezegenler tarafından gösterilmiştir.

IC ve 4. evin verdiği “burada-bir-ben-var” duyusu, tüm düşüncelerimize, hislerimize, bakış açılarımıza ve davranışlarımıza içsel bir birlik anlayışı sağlar. Biyolojik bedenlerimizin düşünmeden-işleyen, devri-daim eden haline benzer şekilde, IC ve 4. ev de benliğin bireysel özelliklerine sabit/değişmez bir işleyiş getirir.

4.ev, içimize döndüğümüz anlarda nerede olduğumuzu temsil eder. Tekrar harekete geçmeden önce “Ben”in dinlenmeye çekildiği içsel merkezdir burası. Yaşamla tanıştığımız süreçlerin temelidir. Bu sebeple, 4. ev geleneksel olarak evle, ruhla ve kökle bağdaştırılmıştır. Amerikan yerlileri, birisini evinize davet ettiğiniz zaman o kişiye ruhunuzu açtığınıza inanırlar. Sosyal yüzümüzün tam tersi olarak, 4. ev bizim en derin noktamızda nasıl biri olduğumuzu tarif eder. Jungcu araştırmacı James Hillman, ruhu “anlamı mümkün kılan bilinmez unsur” şeklinde tanımlar. Ruh, olayları deneyimlere evriltir ve eden ile edilen arasında köprü kurar. “Bizler ve olaylar arasında… aksettirici bir an vardır… ruh, işte bu orta noktayı farklılaştıran şeydir.” Kişinin yaşadığı olayı deneyime çevirirken (dışarıya göstermeksizin) takındığı tavır IC ve 4. evde gösterilmiştir.

IC ve 4. ev, “aile kökenimizin”, içine doğduğumuz ailenin üzerimizdeki etkisini de ifade eder. 4. evdeki gezegen ve burçlar, evimizde hissettiğimiz atmosferi ve burada maruz kaldığımız koşullanmaları, senaryoyu ya da diğer bir deyişle psikolojik aile mirasını açıklar. Daha da derine inersek, 4. ev bizim ırksal ya da etnik kökenimizin getirdiği özelliklere de değinir: bunlar benliğimizde taşıdığımız, türümüzün birikimi olan tarihsel ve evrimsel niteliklerdir. Örneğin, 4. evdeki Satürn ya da IC’deki Oğlak, soğuk ve katı, sevgisiz ya da nesiller boyu muhafazakar olan bir aile atmosferini tanımlar. Ama 4. evde Venüs, IC’de Terazi varsa, çocukluk döneminde çokça sevginin, uyumun olduğuna ve parçası olunan geleneğe duyulan bir yakınlık, kıymet bilirlik olduğuna işaret eder. Ay veya Yengeç orada olduğunda, ev ortamına kolaylıkla uyum sağlandığına işaret ederken, Uranüs ve Kova olduğunda yabancı topraklarda bir yabancı gibi hissedildiğine ve içten içe o aileye nasıl olup da düşüldüğünün sorgulanıldığına işaret eder. Kayıp Zamanın İzinde’dekiMarcel Proust, yaşamının daha başındayken emsalsiz detayları, hisleri deneyimlemiş ve hatıralar edinmiş bir kişi olarak Güneş, Merkür, Jüpiter ve Uranüs’ü 4. evdeki Yengeç’te doğmuştur.

Ailesel figürlerin üstümüzdeki etkisi genellikle 4.-10. evler çizgisine atfedilmiştir. Geleneksel olarak daima 4. evi (yöneticisi Ay ve Yengeç) Anne ile, 10. evi (yöneticisi Satürn ve Oğlak) baba ile ilişkilendirmek mantıklı gelir. Çoğu astrolog da bu tanımlamayı benimser, ama Liz Greene’in bu alanda bazı şüpheleri olduğu görülür. Astrolojik danışman olarak deneyimleri ve uzmanlığı neticesinde, danışanlarının anneleriyle olan ilişkilerinin daha çok 10. evle bağdaştığını, babalarıyla olan ilişkilerinin ise 4. evle uyuştuğunu keşfetmiştir.

Aslında bu iki farklı düşünceyi hem destekleyen hem de çürüten sağlam deliller mevcuttur. 4. ev Ay ve Yengeç ile bağlantılı olduğundan, anne ile bağdaştırmak anlamlı gelecektir. Neticede, onun rahmi bizim hakiki yuvamızdı ve bebeklik çağımızda annemizin duygularına babamızınkinden daha duyarlıydık. Baba 10. evle, Satürn ve Oğlakla bağlantılıdır: çünkü evin ekmeğini kazanan ve halka çıkan ve aile mesleğini devralmış olandır. Ancak zıtlaşan fikirler de bir o kadar ikna edici olabilmektedir. Ay yalnızca anne değildir; ayrıca “kökenler”imiz ve babadan geçen soy ismimizdir. Hal böyle olduğu için, babayı da 4. ev olarak görebiliriz. Ayrıca 10. ev, 4. eve kıyasla çok daha ortadadır ve anne de babaya göre çok daha ortada bir karakterdir. Çocuğun ergenlik dönemi de pek tabii 10. ev gibi dışarının gözü önündedir. Babalık ise daha spekülatiftir. Bazı zamanlar arkaplanda ve hatta gizlidir, bu yüzden belki de daha gizil ve gizemli olan IC ve 4. eve yakıştırılmıştır. Ayrıca, en azından batılı toplumlarda, anne çocuğun sosyalleşmesi için ana faktördür. Çocukluğumuzda bize “olmaz” diyendir, zamanımızı en çok geçirdiğimizdir ve bizi gözeterek, iyi ile kabul edilebilir ve kötü ile kabul edilemez arasındaki farkı öğretendir. Doğal olarak çocuğa tuvalet eğitimini veren annedir – sosyal standartlara (Satürn, Oğlak ve 10. eve) uyum sağlamak uğruna attığımız ilk adım.

4. her zaman babadır, 10. her zaman annedir ya da tam tersidir gibi sabit bir bakış açısının mümkün olduğuna inanmıyorum. Belki de “şekillendirici ebeveyn” (çocukla daha çok zaman geçirerek, sosyal hayata adapte olmasını sağlayan kişi) 10. evle ilişkilidir demek daha güvenli ve daha doğru olur. Aynı şekilde “gizli ebeveyn” (daha az görünen ve çok bir hükmü olmayan kişi) 4. evle daha ilişkili olacaktır. Pratikte, bir astrolog danışanıyla konuştuktan sonra, hangi ebeveynin hangi eve denk düştüğünü bu durumları göz önünde bulundurarak tahmin edebilir. Örneğin, ben danışanın babasını soruşturup Güneş’inin İkizler, Ay’ının Kova olduğunu öğrenmişsem ve İkizler’i danışanın IC’sinde ya da Uranüs’ü 4. evde bulmuşsam, 4. evin bu durumda babayı temsil ettiğini söyleyebilirim. Elbet bütün haritalar bu kadar basit olmaz. 

4.evdeki yerleşimleri, “ebeveynin nasıl biri olduğunu tanımlıyor” olarak değil, “çocuk ebeveyni nasıl tanımlıyor” olarak düşünmek önemli bir husustur. Buna, parent-imago ya da çocuğun ebeveyne dair içsel algısı diyebiliriz. Geleneksel psikoloji bize, eğer ebeveyn ile çocuk arasında bir sorun oluşmuşsa bu ebeveynin hatasıdır, der. Psikolojik astroloji ise tam tersi olarak, çocuğun ebeveyni belli başlı bir kalıpta algılaması nedeniyle sorumluluğun yarısını taşıdığını söyler. Örneğin (4. evin baba olduğunu varsayarak), 4. evinde Satürn olan küçük bir kız, babasının Satürnyen taraflarına daha çok duyarlı olacaktır. Baba muhtemelen bu arketipsel prensipten başka yaklaşımlar da benimseyecektir ama sözkonusu olan çocuğun dikkatini ağırlıklı olarak Satürn özellikleri çekecektir. Baba yüzde yetmiş oranda içten ve nazik olsa da, yüzde yirmi beş oranda soğuk ve eleştirel olması kızına daha çok gözükecektir.

Çoğunlukla, çocuğun haritasındaki ebeveyn imgesi ile ebeveynin haritasındaki anahtar yerleşimler arasında bir ihtilaf bulunur. Mesela, 4. evinde Satürn olan kızın babası Güneş Oğlak, Oğlak yükselen ya da Güneş-Satürn kavuşum sahibi olabilir. Babanın haritası, kızın 4. evindeki yerleşimlerle yakın ilişkili olmasa bile, çocuğun bu tutumu, babanın kendisine yakıştırılan kalıp içine girmesine neden olabilir. Babası aslında sevgi dolu ve cömert bir yaklaşım gösterirken kızı ona kaba biriymiş gibi bakmaya devam ederse, baba eninde sonunda yorulur ve kızının onu en başından beri düşündüğü gibi soğuk davranmaya başlar. Kızı da sonra kendi kendine “Kaba adam işte ne olacak – böyle biri olduğunu biliyordum zaten” der.

Hepimiz belli başlı içsel eğilim ve beklentilerle kurulu temeller üzerine doğduk, çocukluğumuzda edindiğimiz deneyimler ile bu temel üzerine katlar atmaya başladık. Çevremize yönelik belli bir bakışaçısı ile yorumladık, sonra da “dışarıdaki” hayatımız ve kendimiz için bu yorumlara dayanarak kalıcı davranış kalıpları inşa ettik. Bahsettiğimiz 4. evinde Satürn olan ufak kız daha şimdiden birkaç varoluşssal hayat görüşüne sahip: “Babam beni sevmiyor” ve “Babam kaba bir adam”. O bunu “baba evinden ayrılmış olsa bile içinde taşıyacak ve bu sefer bunu şöyle göstermeye başlayacaktır “Erkekler beni değersiz görüyor ve sevilmeye layık görmüyor”, “Bütün erkekler kabadır”. Bu tavırların kökeninin farkına varmak onları değiştirme olasılığı sunar. 4. evde derinleşmek, bizimle ebeveynlerimiz arasında küçüklüğümüzde oluşan arketipleri göstereceğinden, bu sürece büyük katkı sağlar.ev, derinliklerimizde saklanan miras alınmış temellerimizi tanımlaması bir yana, genel olarak ev ortamımızla alakalıdır. Evimizde ne tür bir atmosfer yaratıyoruz? Orada kendimize neyi çekiyoruz? Ev ortamında bize rahat hissettiren şeyler neler? Bu sorular 4. evdeki gezegen ve burçların incelenmesiyle cevap bulabilmektedir.

T.S. Eliot “başlangıcımda sonum vardır” diye yazmıştır. 4. ev kökenimizi gösterir ama ayrıca şeyleri nasıl sonlandırdığımızla da ilgilidir. Bir duruma nihai çözüm getirme ya da “nihayete erdirme” şeklimiz 4. evdeki yerleşimlerle ilişkili olacaktır. Venüs oradaysa düzgün ve adil bir üslupla, her şeyi tatlıya bağlarız. Satürn oradaysa uzatır ya da kin tutarız. Ay ve Neptün ile çabucak ve iç huzuruyla bitiririz ya da Mars ve Uranüs ile “çarçabuk halledilsin” deriz.

4. ev ayrıca, hayatın ikinci yarısını çevreleyen koşulları meydana getirir. İçimize en çok ne işlemişse, sonunda da o ortaya çıkar. Birçoğumuz, kırklı yaşlardan sonra veya bir ebeveynin ölümünden sonra, aslında nasıl birer ölümlü varlıklar olduğumuzun ve boşa harcayacak çok az vaktin kaldığını gittikçe fark etmeye başlarız. Bu sebepten de, kendimizi – ihtiyaç ve hislerimizi – dışa vurabileceğimiz daha çok alana ihtiyaç duyabiliriz. Ayrıca, tam bir yaşam deneyiminin kendini tanıma yolculuğunda önkoşul olması nedeniyle, en derin ve samimi motivasyonlarımızın yaşamımızın son safhalarında ortaya çıkması şaşırtıcı değildir. Bunun en sert örneklerinden biri, ölüm-yatağı itirafıdır. Bu insanlar kendileri hakkında hayatları boyunca sakladıkları gerçekleri gün yüzüne vururlar.

Psikoterapi, kişisel farkındalık, çeşitli meditasyon biçimleri – bizi kendimize ulaştıran her şey – 4. ev enerjilerini yüzeye çıkarır ve bunlara daha bilinçli olarak ulaşma imkanı verir. Derinlerde olanı ihmal etmek yerine, bu evdeki zor yerleşimlerle erkenden ilgilenmek tavsiye edilir. Yoksa 4. ev, tıpkı geçmiş gibi, peşimizde döner durur.

Aynı yazardan ASC (Yükselen) okumak için tıklayınız. 

 https://www.paakademisi.com/yukselen-ve-1-ev/

The Twelve Houses, Howard Sasportas

Çeviren: Serkan Önder

Kategoriler

Astroloji Dergisi 

Son Makaleler

Youtube Kanalımız
Tags: ,

Benzer Makaleler

Menü